Strasbourg’da psikoloji okumak?

Not: Bu yazım beş parçadan oluşacaktır  (lisansları ve masterı tek tek inceleyeceğim yazılar ekleyeceğim)ve fazlaca dürüstlük içerir.

Öncelikle burada yazdığım her şey tamamiyle benim görüşümdür.Strasbourg’u haftasonu gezmeye gelip çok beğenenler ve “aa neden ki çok güzel şehir” gibi yorumlardan sonra biraz kendimce bahsetmek istedim.Yanı bu yazıda “benim Strasbourg’umu” okuyacaksınız. Tabi psikoloji bölümüyle ilgili yazdıklarım tamamen olanı anlatmak olacak.

Beni tanıyanlar ya da twitterdan takip edenler az çok bilir okuluma ne kadar sayıp,  sövdüğümü. Peki Serra neden okuluna durmadan sövüyor?

Liseden sonra psikoloji lisans eğitimi için ilk tercihim Université de Strasbourg’du. Peki neden Strasbourgdu? Çünkü Strasbourg Üniversitesi dünya çapında ve Fransa sınırları içinde hatrı sayılır bir üniversite. Gerek hocaların aldığı nobel ödülleri olsun, gerek yapılan araştırmalar olsun okulumuz Shangai üniversite sıralamasında 87. sırada.Yani mühendislik ya da mimarlık okullarının dışında Fransa’nın ilk beşinde olan bir üniversite. Bunun yanı sıra psikoloji bölümünün çok daha bilimsel olması da bu okulu tercih etme sebeplerimden biriydi. Bütün bunların yanı sıra “Strasbourg için öğrenci şehri”, “Avrupa’nın başkenti” gibi reklamlara da inanmış bulundum:)

Strasbourg nasıl bir şehir?

Strasbourg Alsace bölgesi ve Bas-Rhin departmanın başkentliğini yapar ve Strazburg Fransa’nın nüfus bakımından yedinci en kalabalık kentidir(??). Kuzeydoğu bölgesinin ekonomik merkezlerinden biri olan şehir aynı zamanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlementosu’na da ev sahipliği yapar.

Strasbourg için küçük, tatlı bir kasaba demek daha doğru olurdu, şehir kelimesi yerine. Hele  İstanbul’dan gelen biri olarak Beşiktaş ilçesini geçmeyecek bir yerde yaşamak oldukça zordu.

Görkemli katedrali şehrin her yerinden görülüyor. Belki de Strasbourg’un en çekici tarafı bu katedral. Noel pazarıyla da son derece ünlü bir şehirdir (Noel pazarından başka bir yazımda bahsetmeyi düşünüyorum). Şehir ortaçağdan kalmış gibi adeta. Evleri kucuk tatli görünüyor olabilir fakat o evlerde yaşamak isterseniz fareden korkmuyor olmaniz lazim. Bölgesi dolayisiyla çokça alman kültürünü görmek mümkün hatta bence Fransa’dan çok Almaya’ya benzeyen bir şehir. Zaten kendisi Almanya’nin sınır şehridir ve alişverişi ucuza getirmek için 2 km uzakta olan Kehl kasabasina gideriz.

Kendi dilleri bile var yeterince yaşlı teyzeler, dedeler görürseniz almancayla fransizcaya benzeyen bir dil konuştuklakini duyabilirsiniz (Alzazca). Türk ve Kürt nüfusunun oldukça yoğun oldugu bir bölge ayni zamanda. Özellikle bazi alışveriş merkezlerinde ya da mağazalarda herkesin türkce konuştuğunu duymak şaşırtmıyor.

Öğrenci şehri olarak geçen bu şehir aslında çokça yaşlı ve agresif bir nüfusa sahip (ırkçılık inanın yok). Strasbourg’da okula başladığım ilk zamanlarda her ne kadar soğuk ve arkadaş canlısı birisi olmasam da insanlarla nasıl konuşmaya çalıştığımı hatırlıyorum ve hayatımın hiç bir döneminde bu kadar soğuk karşılanmamıştım. Fakat bu demek değildi ki güzel arkadaşlıklarım da olmayacak.

Konudan çok sapmadan, Strasbourg için tam olarak “Zombieland” kelimesini kullanabiliriz. Havası hep soğuk ve karanlıktır. Çoğunlukla sislidir de ve bu içinden çıkılmaz bir depresyon döngüsüne sokar sizi. “Neden mutluyum ki şimdi ben?” gibi sorular sorabilirsiniz bazen. Strasbourg bir korku filmi olsa yönetmeni kesinlikle Hitchock olurdu. Haftaiçi akşam 7de dışarı çıktığınızda Strasbourg’a özel o çirkin ağaçlardaki kargalar size adeta bir korku filmi sahnesi yaşatır.

Yılın on ayının aşırı soğuk olması dışında iki ayı da cehennem sıcakları yaşatıyor bize ve inanın bunun çaresi yok çünkü hiç bir restorantta ya da devlet dairesinde ya da okulda klima bulunmuyor. Açık havuz sayısı bir evet bir.İlk ve son kez açık havuza gittiğim zaman içerideki insan sayısının iki bin küsür olduğunu hatırlıyorum (şehirde tek açık havuzun o olduğunu düşününce çok da şaşırmamalı) ve 1 saat sıra beklemiştim içeri girebilmek için.

Psikoloji okumak için şehir tam bir challenge. Eğer bölümünüzü delirmeden bitirebilirseniz Dünya’nın en iyi psikologlarından olabilirsiniz.

Bir sonraki konu ise Strasbourg’da yaşayan insanların adeta bir “metropolde” yaşadıklarını sanıp, son derece ukala olmaları. Bir süre sonra bunu görmezden gelebiliyorsunuz.

Pazar günleri açık yer bulmak imkansız. Sırf bu yüzden taşındığım ilk pazar günü aç kalmıştım. Tek açık bulabileceğiniz marketler Türk ve Arap marketleridir.

Bisiklet yolları son derece gelişmiş.Üniversite dekanı dahil herkes bisiklet kullanarak ulaşım sağlıyor adeta küçük bir Amsterdam.Fakat gel gelelim sevimli Strasbourg halkı bisikleti bisiklet yolundan sürmek yerine ya yaya kaldırımında ya da araba yolunda sürmekten kaçınmaz. Sonra gelsin kazalar.

Öğrenci partileri daha çok perşembe olur. Bunun esas nedenlerinden biri cuma ders çıkışı sonrasında öğrencilerin köylerine dönmeleridir. Öğrenci partisi denilince akla çok çılgın şeyler geliyor olabilir tabi ki fakat Strasbourg çılgınlıktan baya uzak bir şehir. En büyük çılgınlıkları yılbaşı zamanı milletin arabalarını yakmaları ya da 2 bardaktan sonra sarhoş olup ambulansla hastanelik olmaları olabilir.Hayatımın hiç bir evresinde parti meraklısı insanlardan olmasam da iki, üç ayda bir fena olmayabilirdi genç bir insan olarak.

Çoğu Strasbourg’a gelen turistler belki de hayatlarında gördükleri en güzel sehir(!) olduğunu söylüyorlar. Adeta masaldan çikmiş gibi…Evet eğer turistseniz çok güzel.

Bir dört sene önce annem ve anneannem beni ziyarete geldi. 5 gun kaldiktan sonra anneannem anneme “bu kiz burda napiyor?” dedi…

O zaman neden hala burdayım?

Bu yıl 6. senem Strasbourg’da. Evet bu kadar nefret edip neden hala burdayım. Burdayım çünkü okulun her ne kadar sistemi saçma olsa da eğitimine denilecek bir şey yok. “Burada psikoloji okumayı önerir misin?” deseler cevabım “Yeterinde dayanıklı mısın?” olurdu. Biliyorum sanki Harvard kadar zor bir okulmuş gibi bahsettiğimi fakat benim için bir okulun zor olması sadece derslerinin ağır olduğu anlamına gelmiyor. Benim için bir okulun zor olması; o şehirde deşarj olup olmamamla çok ilgili. Deşarj olamadığım, şehirde gidecek aktivite bulamadığım zaman asla ve asla odaklanmam gereken şeye odaklanamıyorum.

Aslında biraz da aşk-nefret ilişkisi de yaşıyoruz Strasbourg’la. Geçen sene güneye taşınma hayallerimiz vardı fakat olamadı. Bunun sebeplerinden biri de okulu, şehri, hocaları artık çok iyi tanıyor olmam dolayısıyla risk almaktan kaçınmam. İnsan ne kadar sövse de bazen alıştığı şeyleri maalesef bırakamıyor.

Şehrin küçük olmasının çok faydasını görüyorum. Her ne kadar her haftasonu ” sıkıldım yapıcak bir şey yok bıktım bu şehirden” desem de okula yürüyerek gidebilmek ya da gecenin körü bir partiden evinize yaya dönebilmek, şehrin her yerini en ince ayrıntısına kadar bilebilmek, mekanların çok olmamasından gittiğiniz her restorantta farklı lezzetler tadıp artık arkadaşlarınıza “o cordon bleu şurda daha iyi orada ye!” diye tavsiye verebilmek güzel ve insanın yüzüne tatlı bir gülümseme verebilecek şeyler.

Her tatile gittiğimde Strasbourg’daki evime döndüğümde “ohh” diyorum. Uzakta oldugumda ise gercekten ozluyorum. Sonbaharda ve ilkbaharda da çok fotojenik bir şehir, fotoğraf çekmeye doyamıyorum.

Her ne kadar nüfusu yaşlı, emekli şehri diye düşünsem de bazen boş sokaklarda yürümek hiç de kötü olmuyor. Bunu ilk fark ettiğimde yaz tatili için İstanbul’un Kadıköy ilçesindeydim ve kalabalıktan sinir krizi geçirdiğimi hatırlıyorum. Belki de bu şehir beni biraz kendine benzetti, biraz içi geçmiş orta yaşlı bir kadın gibi.

 

 

 

No Comments

  1. Eğitim dili Fransızca mı? Sınavlar falan Fransızca mı oluyor? Fransızcası B1 seviyesinde biri zorlanır mı eğer Erasmus ile giderse?

    1. Evet egitim dili fransizca tabi eger ingilizce programli bir bolume gelmiyorsaniz. Yeterli olur diye dusunuyorum. Erasmus’a gelenlerin bazen B1 seviye fransizcasi bile olmuyor. Zaten notlari bir sekilde bulursunuz ve o sekilde calismanizda cok sikinti olmaz. Derste anlamak sadeve biraz zor olabilir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *